top of page

Amsterdam Kasabaları: Edam & Volendam & Marken & Zaanse Schans


Yol kenarında ufka kadar alabildiğine yeşillik ile daha ilkine ulaşmadan huzur bulduğumuz Amsterdam'a yakın kasabalar, şehir hayatından kaçıp soluk almak istediğinizde sizi her daim kucaklayacak doğru adres. Hayatın daha yavaş aktığı, insanların yüzünden huzur ve sevgi fışkıran ve sizi farklı bir boyutta hissettiren 4 masal kasabayı bir gün içinde gezip mest olduk. Sizin de ufukta görünen bir Amsterdam seyahatiniz varsa planınıza kasabaları da kesinlikle dahil edin deriz. Eğer vaktiniz kısıtlıysa bu yazı ile 4 masal kasabadan bir veya birkaçını seçme şansınız olabilir. Şimdi sizi huzurlu bir okumaya davet ediyoruz.

Yazının sonunda ise bizim için bir ilk olan küçük bir sürpriz sizi bekliyor ;)

Kasabalara Ulaşım

Bizi en az Amsterdam kadar heyecanlandıran bu dört kasabaya gitmek için sabah 8:30'da konakladığımız Amicitia'da kahvaltımızı yapıp yola çıktık. Amsterdam'ın içinde ve kasabalarında tüm ulaşım araçlarında geçerli olan Amsterdam&Region Travel Ticket'lardan edinmek için Amsterdam Centraal'ın hemen karşısında göreceğiniz beyaz şirin tek katlı bir bina olan I amsterdam Visitor Centre'a uğradık ve 1 gün boyunca sınırsız ulaşım hakkı tanıyan biletlerimizi aldık. Bileti ilk kez kullandığınız andan itibaren 24 saatlik geri sayım başlıyor. 2 ve 3 günlük seçenekleri de olan kartların fiyatları değişiyor. 1 günlük 18,50 Euro, 2 günlük 26 Euro, 3 günlük olan ise 33,50 Euro.

Biletlerimizi aldıktan sonra hemen karşısındaki Amsterdam Centraal'a girip koridorun sonuna kadar yürüdükten sonra sola kıvrılıp yukarı çıktık ve otobüslerin kalktığı duraklara ulaştık. Burada size harika bir uygulamadan bahsetmek istiyoruz. Bulunduğumuz lokasyondan gideceğimiz lokasyona hangi ulaşım aracı ile ne kadar sürede ulaşabileceğimiz ve hangi durakta inmemiz gerektiğini gösteren yol boyu bize eşlik eden Moovit uygulaması tam bir kurtarıcı! Android ve IOS ile uyumlu çevrimiçi bu uygulamayı yol boyu elimizden düşürmedik. Dikkat etmeniz gereken internet erişiminiz ve şarj durumu. Gün boyu kullandığımız için doğal olarak bir hayli şarj tüketiyor. Biz de önlemimizi powerbank ile aldık. Uygulamayı buradan inceleyebilirsiniz.

Biz, rotamızı Edam, Volandam, Marken ve Zaanse Schans olarak çizdik. Edam, Volendam ve Marken aynı güzergah üstünde diyebileceğimiz şekilde sıralanmışken Zaanse Schans diğer tarafta kalıyor ve tekrar Amsterdam Centraal'e gelip Zaandam yönüne giden otobüslere binmeyi gerektiriyor. Gün batımında çok güzel göründüğünü duyduğumuz Zaanse Schans'ı en sona bırakacak şekilde yaptığımız planlamanın tam tersini yaparak önce Zaanse Schans'a gidip, Amsterdam Centraal'e dönüp, Edam, Volendam, Marken rotası da izlenebilir.

Hangi kasaba için kaç numaralı otobüse bindiğimizi tek tek kasabaları anlatırken paylaşacağız. Ama ulaşımla ilgili genel bilgiyi verirken mutlaka söylememiz gereken şey, otobüslere binerken biletinizi bastığınız gibi, inerken de basmanız gerektiği. Evet, bizde olmayan bu uygulama benim de bir durakta basmayı unutmama sebep oldu, bir sonraki binişimizde problem yaşamadık ancak herkes bu uygulamaya uyuyor ve konuştuğumuz şoförlerden birisi basmamanın problem yaratabildiğini ve unutmamamızı tavsiye etti.

Edam

Edam'a ulaşmak için Amsterdam Centraal'dan 314 numaralı otobüse binebilirsiniz. Bazı kasabalar için birden fazla otobüs seçeneğinin olduğunu da eklemeliyiz. Sabah saat 10:00'a yaklaşırken yaptığımız otobüs yolculuğu hafta içi ver erken saat olması sebebiyle çok sakindi. Amsterdam - Edam arası yaklaşık 30 dk sürüyor. Otobüsten indiğinizde sola doğru yürüyüp kendinizi Edam'ın sakin, huzurlu, minimal dünyasında bulacaksınız. Bir kısım donmuş olan suya yansıyan evler, minik köprüler ve yemyeşil bahçelerin içinde zaman geçirme isteği, burada yaşayanları ve neler yaptıklarını merak etme durumu karşı konulamaz bir şekilde sizi ele geçirebilir. Temiz havayı içinize çeke çeke evlerin arasında yürüyüp evlerinin içinde kahvaltılarını yapan aileleri görebilirsiniz.

Rastladığımız genç - yaşlı kasaba halkı hayran hayran etrafımıza bakıp fotoğraf çektiğimizi gördükçe bize gülümsedi, arabada veya bisiklettelerse geçmeyip bekleyerek nazikçe ve sabırla bize öncelik verdi. Hayatı koştururcasına, sabırsız, tahammülsüz ve etrafa karşı kapalı yaşamadıklarını görmek İstanbul'daki düzenimizi sorgulama ihtiyacı hissettirdi. Hele bisikletine binip bir yerlere gitme hazırlığında olan bembeyaz saçlı 60-70'lerindeki tontonlar ''vay be! helal olsun!'' dedirtti.

Edam'da yaklaşık 45 dakika kadar zaman geçirdik. Bizce Edam için yeterli bir süre çünkü cafe veya hediyelik eşya açısından zengin bir yer olduğunu söyleyemeyiz. Girişinde sol tarafta bir hediyelik dükkanı ile sağ çaprazında bir peynirci dışında yürürken bir çikolata-şekerleme dükkanı dışında yalnızca bir tane cafe gördük. Bir de bu minicik kasabanın kendine ait müzesi var. Biz oradayken açık değildi, eğer açıkken denk gelip ziyaret ederseniz bize yazabilirsiniz.

Yazının sonunda kasabalar içinde sıralamamızı paylaşacağız ama uğradığımız ilk kasaba olarak Edam, sakinliği ile gönlümüzü fethetti ve diğer kasabaları görmek için sabırsızlığımızı arttırdı.

Volendam

Edam'dan Volendam'a gitmek üzere Edam'da indiğimiz durağa geri yürüdük ve 316 numaralı otobüs ile Volendam'a yaklaşık 10 dakikalık bir yolculuk yaptık. Volendam'a geldiğimizde Edam'dan Volendam'a yürüyerek de gidilebileceğini düşündük. Durağın soluna doğru görünen hafif yokuş yukarı yolu yürüdüğünüzde Volendam limana yani merkezine ulaşmış oluyorsunuz. Önümüzde uzanan çarşaf gibi masmavi deniz, pırıl pırıl kış güneşi, mis gibi deniz ve balık kokusu ile karşıladı bizi Volendam! Sağ ve sol tarafa doğru uzanan iki yoldan öncelikli balık kokusunun geldiği sağ tarafı tercih ettik ve Volendam'da yapılması gerekenler listesinin lezzetli maddelerinden birine tik attık.

De Haven'ın da aralarında bulunduğu sahil şeridinin sağ tarafındaki cafe-dükkan sırasını geçip yürümeye devam ettiğinizde yol sizi yalnızca evlerin bulunduğu uzunca bir sokağa götürüyor.

Evlerin önünden geçerken, hiçbir parmaklık vb. olmaksızın sokak hizasında olan pencerelerde perde olmadığını, olanlardan da içlerinin göründüğünü farkettik. Güven içinde bu güzel evlerde yaşanan hayatlar kimseyi tehdit etmiyor, herkesin birbirinin hayatına saygılı olduğunu bu sokaktan bile anlamak mümkün. Ne kendi ne de başkalarının özgürlüklerini kısıtlamıyorlar. Sabah koşusunda veya bisikletiyle bizi selamlayıp geçenler size komşu olmak istiyoruz dedirtiyor ve yolumuza devam ediyoruz.

Sahil şeridinin sol tarafında bizi neler beklediğini merak ederek geri dönüp oraya doğru yürümeye devam ediyoruz. İşte Volendam'a iyice vurulduğumuz, renkli, sımsıcak manzara tam da orada çıkıyor karşımıza. Cafeler, hediyelik dükkanlar, meşhur peynir müzesi & dükkanı, Hollanda konseptli fotoğraf çektirebileceğiniz dükkanlar yani kasabanın cafcaflı kısmı sol tarafta sizi bekliyor.

Eğer bizim gibi Şubat ayında gitmenize rağmen rahat rahat gezip dışarıda oturabileceğiniz bir hava varsa Volendam'ın tadını çıkarın. Bizim en çok zaman geçirdiğimiz kasaba burası olmasına rağmen sırada gezilmeyi bekleyen iki kasaba daha olmasa çok daha fazla zaman geçirebilirdik. Eğer baharda veya yazın gidiyorsanız 1 gününüzü burada geçirip belki konaklamak da isteyebilirsiniz.

Amsterdam'da peynir alışverişini kasabalarda özellikle de Volendam'da yapmak üzere tavsiyeler almıştık. Hem fiyatlar daha uygun olabiliyor hem de içinde müze bulunan kocaman bir Hollanda peyniri dünyasının hakkını verebiliyorsunuz. Biz de Cheese Factory Volendam'ı görür görmez girip kendimizi peynirlerle 20 dakika kadar şımarttık.

Önce peynirlerin yapım aşamalarını ve kullanılan araçları görebildiğiniz müze kısmından geçtikten sonra tadım ve alışveriş yapabileceğiniz noktasına geliyorsunuz. Peynir alışverişi dışında peynir bıçağı vb. de satılıyor. Kısa süreli bir alışveriş çılgınlığı yaşayabilirsiniz.

Biz özellikle smoked denen peynirden tavsiye ediyoruz. Keçi sütü ve inek sütünden olmak üzere iki seçeneği bulunuyor. Bizce ikisi de çok lezzetli! Tadına bakıp istediğinizi tercih edebilirsiniz.

Cheese Factory'den çıkıp soluğu biraz ilerisindeki hediyelik cenneti Többen'de aldık. Yine Amsterdam'da hediyeliklerin pahalı olduğunu, özellikle kasabalara has tahta ayakkabı figürlü ve mavi beyaz seramik hediyeliklerin Volendam'daki Többen isimli dükkanda daha uygun fiyatlı olduğunu duymuştuk. Biz de soluğu Többen'de alıp hediyeliklere göz gezdirdik. Birbirinden şirin objelerden hangisini alacağınızı seçemiyorsunuz. Burada da 15-20 dakika nasıl akıp gidiyor fark etmeyebilirsiniz.

Sol taraftaki yolun başlangıcında görüp hafızamıza kazıdığımız waffle standının oraya dönüp tatlı molası vermeye karar verdiğimizde sabahtan beri durmaksızın yürüdüğümüzü fark ettik. Wafflelarımızı alıp hemen yanındaki banka oturduk ve kuşların senfonisi eşliğinde gelip geçenleri izledik. Buradaki wafflecı da yine Volendam'da yapılması gerekenler listesinin lezzetli maddelerinden biriydi, listenize eklemenizi tavsiye ederiz.

Waffle canavarı olarak İstanbul'da her fırsatta yediğim lezzetten (Seray) biraz daha farklı olan Hollanda waffle ının yüzümde bıraktığı ifade tam olarak böyleydi. :)

Volendam'dan ayrılmadan önce bir şeyler yemek - içmek veya biraz daha dinlenmek isterseniz De Dijk'i tavsiye ederiz. Hem dış kısmında şirin liman manzarasına karşı gelip geçeni izleyebileceğiniz hem içinin huzurlu ambiansında üşüdüyseniz ısınabileceğiniz aynı zamanda başarılı bir menüye sahip De Dijk, 2016'da Tripadvisor mükemmellik ödülü almış. Hem çalışanların yaklaşımı, hem temizlik hem de lezzet açısından biz de tam puan verdik.

Biz, bira menüsünden Wiekse Rose'u denedik ve bayıldık! Sırf bu bira ve De Dijk'in atmosferinde kendimizi biraz şımartmak için bile Volendam'a tekrar gidebiliriz.

Marken

Volendam'da durağa geri dönüp Marken'e gitmek için 316 numaralı otobüse bindik. Broek in Waterland durağında inip yolun karşısına geçip oradaki duraktan aktarma yaparak 315 numaralı otobüsle devam ettik. Volendam'dan Marken'e ulaşım yaklaşık yarım saat sürdü.

Geçtiğimiz yolların ve yol kenarındaki evlerin güzelliği bizi yine büyüledi. Ufak bir tepe bile bulunmayan alabildiğine dümdüz coğrafya ufukta direkt yeşil ile maviyi birleştiriyor ve nereye bakarsanız bakın bu kavuşmayı görüp nefes aldığınızı, büyük şehirlerde hasret kaldığımız ferahlığı hissedebiliyorsunuz. Aktarma için otobüsü beklerken çimlerde koşmak isterseniz kendinize şaşırmayın.

Marken de bir sahil kasabası ve liman kısmında birkaç minik cafe restaurant dışında oldukça bakir diyebiliriz. Volendam' a kıyasla daha salaş ve küçük bir kasaba. Bu salaşlığı evlerde ve Kasaba halkında da görebiliyorsunuz. Volendam'ın daha turistik, Marken'in daha yerel olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Bu sebeple daha boş, hatta neredeyse bomboş. Limana karşı bir şeyler içip kafa dinlemek için birebir.

Marken'deyken saatlerimiz 16:00 olmuştu ve Zaanse Schans için toplamda 1 saate yakın bir yol bizi bekliyordu. Önce Amsterdam Centraal'a gidip oradan Zaanse Schans'a giden otobüslere binecektik. Gün batmadan Zaanse Schans'ı görebilmek için zaman karşı yarışımız başladı.

Marken'den ayrılmak üzere otobüs durağına gelirken buradaki tahta ayakkabı fabrikasının önünden geçtik ve kalabalık bir turist grubunun gezmekte olduğunu görüp zaman kaybetmemek için dönmeyi tercih ettik. Durağa geldiğimizde ise bizi hoşumuza gitmeyecek bir sürpriz bekliyordu. Amsterdam Centraal'a giden otobüs 5 dakika önce geçmişti ve ekranda gelecek otobüs için 25 dakika görünüyordu. O an Marken'den Amsterdam'a giden otobüslerin yarım saatte bir olduğunu hatırladık. Otobüs durağından görünen tahta ayakkabı fabrikasının önünün bomboş olduğunu, turistlerin gittiğini görünce otobüs gelene kadar orada zaman geçirmeye karar verdik.

Tahta ayakkabı konseptli çeşit çeşit hediyelik de bulabileceğiniz Klompenmakerij Marken'in bir benzeri de Zaanse Schans'ta mevcut. Biz, Zaanse Schans'a vardığımızda saat nedeniyle oradakini kapalı bulunca iyiki Marken'dekine girebilmişiz dedik.

Zaanse Schans

Marken'den Amsterdam Centraal'a giden 315 numaralı otobüse binip, Amsterdam Centraal'den Zaanse Schans'a giden 391 numaralı otobüse aktarma yaparak yaklaşık 45 dakikada gün batmadan Zaanse Schans'a vardık. Normalde 38 dakika sürüyor ancak acelemiz var diye sanki bize inat yolda otobüs 5 dakika durup şoför değişiminden tutun, kırmızı ışıklara yakalanmak dahil bizi yavaşlatabilecek her şeye denk geldik. Gözümüz n'olur batma dediğimiz güneşte ve otobüste sürekli atan varış saatinde biraz stresli şimdi düşününce komik bir yolculuktan sonra kendimizi durağa varır varmaz otobüsten atıp kasabaya koşa koşa giriş yaptık.

Etrafta kimseler yok, güneş en güzel kızılını sunarken masalın tam ortasındaydık. En sakin haline denk gelmemiz şanssızlıklarla boğuştuğumuzu sanırken aslında güzel oldu. O kadar fotojenik bir kasaba ki fotoğraflarda kasaba ve sizin aranıza mümkünse kimse girmemeli. Bize göre kışın Zaanse Schans için 16:00 - 18:30 ideal saatler. Hava kapalıysa saati 14:00'e çekmek daha aydınlık bir manzara sağlayacaktır.

Otobüsten inince karşımıza ilk olarak sol tarafta tahta ayakkabı fabrikası çıktı. Güneş batmadan değirmenlere doğru gitmek istediğimiz için orayı sonraya bırakarak koşmaya devam ettik. Değirmenlere karşı güneşi batırıp evlerin arasında gezinmeye başladık. Hayranlıkla baktığımız evlerin sakinleri, yolu evlerine bağlayan minik köprülerden geçip bize gülümseyerek bisikletlerini park edip akşam yemeği için hazırlık yapıyordu. Etrafta kuş cıvıltılarından başka hiçbir ses yok, yerler yemyeşil çim, evler yeşil, değirmenler yeşil!

Hava iyice kararmadan tahta ayakkabı fabrikasının oraya döndük. Bu kasabada gezebileceğiniz yerler bu tahta ayakkabı fabrikası ile gezilmesine izin verilen 1-2 tane yel değirmeni. Biz geldiğimizde hepsinin ziyaret saatleri bitmişti ama üzülmedik. Kasabanın genel manzarasını izlemeye doyum olmuyor.

Zaanse Schans'ın meşhur yel değirmenleri 600 tane iken günümüzde 10 tanesi aktif durumdaymış. Yel değirmenlerinin buradaki amacı elektrik üretmek değil, hemen hemen su seviyesinin altında kalan coğrafi yapı nedeniyle suyu tahliye etmek üzere pompalama görevi görmesi için kullanılmışlar. Günümüzde ziyaret edilebilen yel değirmenlerinde boya yapımı, yağ üretimi, kağıt yapımı hakkında fikir edinebileceğimizi duyduk.

Evlerin yürürken görebildiğimiz içlerinin güzelliğinden mi dışlarının güzelliğinden mi bahsedelim bilemiyoruz. Kasabadaki favori ev kesinlikle ada gibi alanda tek başına bulunan ve içinde tonton bir çift yaşayan ev. Hemen karşısında cafe-restaurant tadında bir yer var. O da kasabada gördüğümüz tek büyük cafe-restauranttı.

Dönüşe geçtiğimizde saat 19:30 civarıydı ve etrafta kimse yoktu. Otobüste ise sadece biz vardık. Aramızda konuşmalarımızı duyan şoför bizimle Türkçe konuşmaya başlayınca bayağı şaşırdık. Amsterdam ile bu harikalar diyarı kasaba hattında yeşil elmasını yiyerek yolcularını bekleyen yurdum insanının, huzur içinde yolculuk ettiği için İstanbul kaosuna göre çok şanslı olduğunu düşündük. Kalbimizde kocaman yeşil bir yer edinen Zaanse Schans'a veda etmek kolay olmadı.

En'ler ve Tavsiyeler

* Bizim en sevdiğimiz kasabalar açık ara Volendam ve Zaanse Schans oldu. Volendam'ın rengarenk ve enerjik havasını soluyup cıvıl cıvıl dükkanlarda zaman geçirip alternatifi daha bol cafe-restaurantlarda doya doya zaman geçirebilirsiniz. Zaanse Schans'ta ise bıkmadan gün batımlarını bir bir devirip sinirleri alınmış pamuk gibi insanlara dönüşebilirsiniz :)

* Eğer bir gününüzü bu 4 kasabaya ayırabilecekseniz hepsini görmeden dönmeyin deriz. Kasabalardan tadımlık alalım çok vaktimiz yok diyorsanız Volendam ve Zaanse Schans'a öncelik verin deriz.

* Yaz aylarında gitseniz bile kasabaların serin olduğunu duymuştuk. En azından çantaya bir hırka atmaktan zarar gelmez. Kışın, içlik kadim dostunuzdur ;)

* Bindiğiniz her otobüste biletinizi bastıktan sonra size gülümseyerek merhaba diyen şoförlere bir merhabayı eksik etmeyin çok nazik ve yardımseverler.

* İnerken biletinizi okutmanız gerektiğini unutmayın. Şoförün yanına kadar gitmenize gerek yok, orta ve arka kapıda cihaz mevcut.

* Yol manzaralarının güzelliğine dalıp ineceğiniz durağı kaçırmayın. ;)

Eğer anlattıklarımızın videolu özetini izlemek isterseniz ilk vlog denememiz karşınızda! İyi seyirler.

RECENT POSTS:
SEARCH BY TAGS:
Henüz etiket yok.
bottom of page